24 Aralık 2010 Cuma

aşure bereketi...

"Kim çoluk çocuğuna, aile halkına aşure gününde bir genişlik, bolluk sağlarsa;
yiyecek, giyim, kuşam hususunda evde şöyle bir şenlik, bolluk olursa;


çarşıdan bir şey alınıp eve getirilirse;


Allah da ona, böyle yapan aile reisine bütün sene içinde tamamen bolluk bereket ihsan eder, genişlikler, rızık ve nimet çokluğu bahşeder."


Hadis-i Şerif

evde evlenmemiş kızı olan aşure yapsın derler....

ee benim de evde bekar kızım olduğuna göre bu sorumluluk bana da ait diye düşünerek çıktım yola :)

önce internetten binbir tarif okudum...

neler koyuluyormuş ki acaba, daha değişik neler olabilir, püf noktaları nelerdir vs. vs.

sonra birkaç arkadaş tavsiyesi, birkaç büyüğün önerisi derken gücümü cesaretimi toplayıp giriştim bu işe...

önce babamız, zsare ve ben elimizde listemizle marketten aşurelik malzemelerimizi aldık...

tabi reyondaki satıcıdan da tüyo almayı unutmadık...

akşamdan bismillah deyiiiiiiip aşurenin sertlerini buğdayı, nohutu ve kuru fasulyeyi haşladım ve tencerelerin kapaklarını kapattım...

dua etmeyi de eksik etmedim... lezzetli olsun bereketli olsun diye....

sabah olunca hevesle başladım aşuremi yapmaya...

mutfağa girer girmez hepsinin tekrar haşlanması için ocağı yaktım...

Tencerelerdekiler; 2 su bardağı buğday, bir çay bardağı nohut ve bir çay bardağı kuru fasulye...

ölçülerle malzemeleri ayrı kaselere koydum...

2 çay bardağı kavrulmuş fındık, 2 çay bardağı tuzsuz soyulmuş fıstık, 2 çay bardağı kuru üzüm
2 çay bardağı kuru dut, 2 çay bardağı kayısı, 2 çay bardağı incir
2 çay bardağı kavrulmuş badem (üzerine kaynamış su koydum kabuklarını soyup boyuna iki parçaya böldüm)
bir portakalın rendelenmiş kabuğu ve suyu (portakalın kabuğunu sıcak suda bekletip süzdüm)
kabukları soyulmuş ince doğranmış bir elma...
3 su bardağı toz şeker...
biraz gülsuyu...
biraz tuz...

üzeri için hazırladığım malzemeler;
hindistan cevizi, fındık, küçük tuzsuz badem, toz yeşil fıstık, ceviz, nar, kuş üzümü, yaban mersini...

sertleri sabah kaynattıktan sonra dinlenmeleri için biraz bıraktım....

sonra tekrar kaynatık sırası ile buğdayın içine nohutu, kuru fasulyeyi koydum, kaynattım...
sonra fındık, fıstık ve bademleri koydum kaynattım ...
sonra üzüm ve dut koydum kaynattım....
sonra portakal suyu ve rendesini ve elmayı koydum kaynattım...
sonra biraz tuz biraz gülsuyu koydum ve kaynattım...
en son şekeri koydum ve kaynattım... (şeker daha fazla yada az da olabilir tadına bakmak lazım, koyduğumuz meyvelerin şeker durumuna göre değişiyor durum)
tüm malzemeleri koyduktan sonra aşurenin başında yasin-i şerif okudum...

incir ve kayısıyı (ben günkurusu kayısı kullandım.) servis yaparken kaselere ekledim...

bu arada kızımın elinden lezzetli olur diye bademleri ona koydurdum...

süslerken de toz yeşil fıstığı o döktü kaselerin üzerine...

afiyetle yedik...

ilk denemem olmasına rağmen herkesten tam not aldım....

teşekkürler... özellikle babam çok beğendi...

komşularıma sıcak sıcak dağıttığım annem ve kayınvalideme hemen yoladığım ve iş yerindeki arkadaşlarıma da ertesi gün götürmeme rağmen hemen yediğimiz için fotoğraf çekmeyi unuttum ama evde kalan son kaseyi eğer unutmazasm fotoğraflayacağım :)

hayırlı, bereketli, huzurlu bir sene geçirmek duası ile....

21 Aralık 2010 Salı

24 ay pes etmedik....

zsare ile yaklaşık bir aydır gece buluşmalarımıza ara verdik...
daha doğrusu eskisi kadar çok uyanmıyor desem daha iyi olur...
neden mi???
çünkü artık uyanmasının bir manası yok...
anne kız sarılıp uyuyoruz ama zsarenin karnını doyurmaya çalışmıyorum artık geceleri...
hakkıyla bu süreci tamamladık sanıyorum ama bırakmak zor bir süreç...
hem benim hem de güzel kızım için...
akşamları işten dönünce kızımı kucağıma alıp onun o özlemini gidermeyi şimdi gerçekten özlüyorum...
bizim için herşeyden öncelikle duygusal bir temastı...

bıraktıktan dört  gün sonra tatile gittik...
değişik biryerlere gitmek ikimize de iyi gelir diye düşünmüştüm...
aslında böyle de oldu...
oyalandık, mutlu olduk, yeni şeyler öğrendik ama uyuma vakti gelince alışık olduğumuz tarzı bıraktığımız için bizim için bir kabusa döndü...
hala daha bir şekil bulamadık uyumaya malesef...

annelik çok güzel bir duygu...
annemi düşünüyorum da zamanın zorlukları arasında o da bu güzellikleri farkedip mutlu oldu mu acaba???
daha on sekizinde???
kızım ağzını her oynattığında ayrı bir mutluluk yaşıyordum, annem de yaşadı mı ki???
her anne yaşar mı ki???
bu anı kaybetmek büyük bir hazineden mahrum olmak demek bence.....
annelere daha fazla zaman kalsa keşke...
anne sadece annelik yapsa bir süre...
ev işleri olmasa, yemek pişirmek olmasa, işe gitmek de olmasa....
sadece çocuk baksak....
hep onlarla ilgilensek... herşeyin tadını doya doya çıkarsak...
öyle gizli hazineler var ki bu meleklerde keşfedilmeyi bekleyen....
internette yazan bilgiler ne kadar da sığ kalıyor çocukla yaşam başlayınca...
0-3 ayı bile bir kaç satıra sığdırmak ne kadar zor oysa ki...
yaşayıp görmek lazım, benimseyip anlamak lazım, özümseyip değer vermek lazım...

kızım büyüyüp de bu satırları okuduğunda inşallah, bunların hiçbirini hatırlamayabilir ama eminim ki kemiklerine yerleşen bu sıvı sadece fiziksel değil ruhsal açıdan da gelişimine katkıda bulunmuştur...
aramızdaki bağı her gün daha da sağlamlaştırdık... en son düğümledik çözülmesin diye...
08.11.2010 pazartesi akşamı...
iki yaşını doldurduğumuz için, 24 ay hem ben hem de o, hiç pes etmediğimiz için Rabbime şükrediyorum...
tüm isteyenlerin bu süreyi tamamlayabilmelerini dilerim...
ve tüm annelerin bunu istemelerini...

zsare şimdi sanki daha büyümüş gibi geliyor bana...
seni seviyorum kızım...